Sen kim oluyorsun da Galatasaray’ı çalıştırıyorsun?
Riekerik Galatasaray’ın alt yapısından üst yapısına terfi ederek A takımın teknik direktörü olmuştu. Eskişehirspor’a 4-3 kaybettiği maçtan sonra televizyonda yayınlanan bir spor programında Serhat Uluören ve Ümit Karan tarafından öyle bir aşağılandı ki ben utandım desem yalan olmaz!..
Uluören toprağı kazıyor, Ümit Karan da Riekerink’i ‘Bu kim yaa? Buna kim verdi bu hocalığı’ diyerek canlı canlı gömüyordu.
“Bu…” işaret zamirini aşağılanmak için kullanarak Riekerink’in ismini ısrarla söylemeyen Ümit Karan’a, sunucu tarafından “Riekerink.. “ diye anımsatıldığında; “Ben bu ismi söylemem arkadaş, bu kim yaa, bu adamı Hollanda’da bile tanımazlar nerede top oynamış, futbolculuk, hocalık geçmişi ne?” diyerek, nasıl bir futbol kültürü ile donandığını kanıtlayan Ümit Karan’a yanıt olarak verilebilecek onlarca örnek arasında ilk olarak aklıma Mourinho, Boas ve Sarri geldi…
Mourinho hiç futbol oynamayıp tercümanlık yaparken teknik direktör olmuş, Beşiktaş’ın rakibi Napoli’yi çalıştıran Maurizio Sorri ise bankadaki işinden ayrılıp teknik direktörlüğe başlamıştı. Andre Villa Boas’ın teknik direktörlüğü ise bir film gibi; Porto’yu çalıştıran Bobby Robson’la komşu olan Andre 16 yaşındayken Porto takımı hakkında bir mektup yazar ve Robson’un kapısının altından atar. Mektubu okuyan Bobby Robson’un, Andre’nin yaptığı yorumlarından etkilenerek yanına almasıyla Andre Villa Boas şampiyonluklar elde edeceği teknik direktörlüğe adım atar… Ve iyi ki teknik direktörlük yaparak kupaları kucaklayan bu isimler ülkemizde çalışmamış da Serhat Uluören’e ve Ümit Karan’ın televizyonda yorumculuk yaptıkları zamana denk gelmemişlerdir. Yoksa onlar da ‘Sen kimsin yaa?..’ sorusuyla karşı karşıya kalarak belki de futbol dünyasına girmekten vazgeçerek, bizleri çalıştırdıkları takımların futbolunu izleme zevkinden yoksun bırakırlardı…
Televizyonda talihsiz yorumların yapıldığı programın üzerinden altı ay geçti.. Bu süre içinde Riekerik beklenmeyeni gerçekleştirerek Türkiye Kupası’nı ve Süper Kupayı da alarak kendini bir güzel tanıttı… Ama Galatasaray yönetiminin Riekerink’le yeniden anlaşmasını hazmedemeyen basınımızın değerli kalemleri ve futbolculuk geçmişi olanlar bu sefer de takımı ‘Sneijder yapıyor’ saldırısını başlattı…
Basınımızın durumu içler acısı… Her sene ortaya çıkan resim aynı; başarılı olanları alaşağı etme sendromu. Bu Fenerbahçe’de de böyle oldu, Galatasaray’da da… Advocaat gelince övgüler düzenleyip, aynı futbolcularla çalışan Pereira’ya uyguladıkları baskı ve bezdirme yöntemiyle kaçmasına sebep oldular. Şimdi ise Fenerbahçe’nin hali ortada…
Galatasaray’da oynanan oyun da aynıydı. İlk önce hata yaparak Hamza Hamzaoğlu ile yolları ayıran yöneticiler, basının da arka çıkmasıyla Mustafa Denizli ile yola devam kararı alsalar da, yanlıştan çark ederek Riekerink’i takımın başına getirince, değerli (!) basınımız, onayları olmadan yapılan bu teknik direktör değişikliği karşısında saldırıya geçmekte gecikmedi ve Galatasaray’ın iyi gidişatı sonucu, son olarak Riekerink’ e; ‘Kadroyu Sneijder mi yapıyor?..’ diye sordu. Yanıtsa kısa ve özdü; ‘Umarım ciddi bir soru değildir…’ Bende basınımızın bu düzeyli durumuna katılıyorum, ama gülmekten katılıyorum… Kadroyu Sneijder’mi yapıyor?… Ha haa ha…
Atilla Özalp
Bu yazı Aydınlık Gazetesinde yayınlanmıştır.