FFP (Futbolda Fena Patladık)
UEFA; “kulüplerin izlediği yol, yol değil, yöneticiler yarınını düşünmeden kulüpleri borçlandırarak batırma noktasına getiriyorlar.
Bu duruma el koymak gerek yoksa futbol falan kalmayacak” diyerek FFP’i (Finansal Fair Play) kurarak kulüpleri denetim altına aldı… Ve Ziya Paşa’nın “nush ile uslanmayanı etmeli tekbir, tekbir ile uslanmayanın hakkı kötektir” dediğine benzer bir söylemle “bütçeni denkleştir eğer giderin gelirinden fazla ise transfer yapamazsın, seni yok sayarım” diye aba altından sopayı gösterince bizimkilerin aklı da en sonunda yerine geldi.
UEFA bu dayatmaları getirmeden önce beynimiz vücudumuzda başka bir bölgemize yerleşmişti ama en sonunda yaşadığımız korkuyla kafamızın içine geri döndü ve kulüplerimizin tamamı bütçelerine göre transfer yaptılar ve bir zamanlar ülkenin ekonomisini güçlendirmek adına dilimizde pelesenk olduğu gibi “ Yerli malı Türk’ün malı herkes onu kullanmalı” diyerek yerli oyuncu transferine de yöneldiler…
Hani atalarımız “Her şerde bir hayır vardır.” demişler ya, işte futbolumuzun kötüye gidişindeki “hayır” yani güzellik de FFP’in dayatmaları sonucu kulüplerimizin altyapılarına hak ettiği önemi vererek, yapılması gereken tek şeyin başkasının tarlasından futbolcu almak yerine, oyuncu yetiştirip, satmak olduğunu geç de olsa anlamaları oldu.
Tamam FFP ile kulüplerimiz doğru yolu buldular ama dövizin önlenemeyen yükselişi yüzünden de borçları da durduk yerde bir hafta içinde yüzde otuz daha arttı. Yani neyi doğru yaparsak yapalım dışarıya bağımlı yaşamaktan dolayı ne yazık ki dövizin egemenliğinin sürdüğü ülkemizde sırtımızda öyle bir borç yükü var ki anlatılır gibi değil. Paçayı kaptırmışız bir kere bu yüzden de beli bir türlü doğrultamıyoruz.
Yıllar önceydi, kim ne zaman dedi anımsamıyorum ama futbolumuzun kötüye giden durumunun nedenleri sorulduğunda verilen yanıt çok netti; ülkenin durumu ne ki futbolumuzun durumu iyi olsun…
İşte bu harika kısa ve öz yanıtta olduğu üzere kulüplerimizin ve bizim mali yapımızın kötüye doğru gidişatını düzeltmek için; özgürlük, adalet, eşitlik, eğitim gibi konularda çağdaş ülkelerin izinden giderek, hayvancılık ve tarım ürünlerinde kendi kendine yetip, satın almak yerine üretim yapıp, savurganlığa son vermek adına da tasarrufa önce meclisten başlayıp cumhuriyeti kuranların fabrika ayarlarına geri dönersek rahip Branson’muş, Amerikaymış havagazı gelir bize. Ama eğer fabrika ayarlarına dönmeyip yaşadığımız tüm yoksunluklara rağmen “bütün dünya bizi kıskanıp çekemiyor bu dolar nasıl olur da artar ve bizim paramız da değer kaybeder anlaşılır gibi değil” diyerek saçmalar durursak da, ne ülkenin durumu ne de futbolumuzun durumu asla refaha kavuşmaz.
Atilla Özalp
Bu yazı https://www.aydinlik.com.tr’den alınmıştır